Bir korkunun öyküsü…
Kendime bile itiraf edemediğim bir korkunun…
Yıllarca gezdirilen bir korkunun…
Kaçılan, yakılan, çiğnenen, üstü örtülen, tekrar açılan ve tekrar örtülen…
Bu öyle bir korku ki kendime bile söylemedim yüksek sesle…
Ve bu öyle bir korku ki, her gün içimde…
Ben güldüm, içim söyledi, içim söyledi ben güldüm…
Sustum.
Yeri geldi içime karşı korkumu savundum, yeri geldi korkumu şikâyet ettim içime…
Sonra durdum, kendi içinden kaçmak ister mi insan?
İstedim.
Ben gittim o geldi, o gitti ben geldim. Bu git-gel bitmedi, an oldu ben bittim.
...
Dar bir sokakta kaçtım, hem o kadar dardı ki ben zor sığıyordum, buraya gelemezdi… Minik bir pencerenin dibine geldim. Gaz lambasının sarı ışığı ve ben vardık. Baktım, beni burada bulamazsın dedim. Lambanın ışığını takip ettim, kapkara isle tavana yazılı o üç hece…
Kaçtım…
Uçsuz bucaksız bir yol…
Sağıma baktım alabildiğine yok, soluma baktım alabildiğine yok…
Diz çöktüm.
Beni burada bulamazsın dedim…
Bir damla düştü gökyüzünden toprağa, suyun izini takip ettim…
Olamaz…
Gecenin zifiri karanlığında toprağa yazılı o üç hece…
Koştum…
Dedim ki beni bulamayacaksın…
Saatlerce uğraştım, bir çukur açtım…
Metrelerce derinlikteydi… O kadar uzaktı ki hem, sıcacıktı…
İşte beni burada kimseler bulamaz dedim. Gülümsedim…
Bir kağıt, biraz eski püskü… Üzerinde… O üç hece…
Olamaz… Bu kadarı olamaz dedim… Çıldırmam an meselesi… Nereye dönsem o, ne yana baksam o… Bir ara yine kaçacak gibi oldum… Gökyüzüne çıkmak istedim… Orada da bulacak hali yok ya! Denedim… Bulutlar yazdı adını bu kez…
Hep gittim, hep kaçtım…
Hep buldu beni…
Dünyanın en zor şeyiydi…
Çünkü en derinimdeydi…
Hem kaçamıyorum, hem boğuluyorum, dünyanın neresine saklanırsam saklanayım, buluyor beni… Alay eder gibi işte buradayım diyor…
Ve sonunda bir gün artık dayanamadım…
İçimi açtım, hem öyle bir açmak…
Bütün kemiklerim çatırdadı, bütün organlarım titredi… Kanım dondu, akmadı… Öyle bir acı, öyle bir haykırıştı ki, gözlerimden yaşlar aktı… Eğer böyle bir acı varsa, ölüm olmalıydı, ölümle eşdeğerdi… Nasıl bir direnç… İçim sakladıkça sahiplenmiş sanki… Öyle zor oldu ki yakalamak, apayrı bir ölüm…
Öylesine bir cesaret geldi ki,
Çıkarıp attım…
Bir rahatladım sanki?
Biraz duraladım. Yokladım…
O kadar kaçtım buldu, yine beni bulur ne de olsa diye, tereddütle…
Olamaz, yok!
Ama bu kez akıllandım…
Hemen sevinmedim, bu kez şaşırmayacaktım!
Yok, yok, yok!
Gerçekten yok!
Bir ses duyar gibi oldum!
Fısıltı gibi… Tılsımı çözülmüş üç hecemin, diz çöküyor önümde :
‘Nereye kaçarsan kaç, nereye saklanırsan saklan, ant olsun ki seni bulacaktım. Beni gerçekten yenebilmek için, ölüm acılarına katlanıp, beni içinden ELLERİNLE sökmen gerekiyordu!
Başardın, şimdi elimi kolumu bağladın.
Özgürsün,
Hoşça kal’
2013,Aralık
Comments